Hayko Bağdat ile 20 Soru 20 Cevap
20 Soru 20 Cevap köşemizin bu haftaki konuğu gazeteci-yazar Hayko Bağdat.
Gazete İsveç - 20 Soru 20 Cevap köşemizde; her hafta aydın, gazeteci, siyasetçi ve sanatçılardan birini konuk alarak keyifli sorularımıza keyifli yanıtlar arıyoruz.
Köşemizin bu haftaki konuğu gazeteci-yazar Hayko Bağdat'ın 20 soruya verdiği 20 cevap şöyle;
20 soruyu yanıtlamadan önce, Gazete İsveç okurlarına ve bu vesileyle sesinizi duyacak olanlara ne söylemek istersiniz?
Genelde insanlığın, özelde ise bölgemizin ve ülkemizin zor günlerden geçtiği zamanlardayız. Böylesi zamanlar insanlık tarihinde karşımıza çıktığı zaman, iyi ve kötü insanlar hatırlarız. Bu kötülükler karşısında, günümüzün iyi insanları arasında olmak görevi düşüyor her birimize. İyi tarafta kalmanın onuruyla selamlıyorum okurlarınızı.
Mutlaka okuyun dediğiniz üç kitap?
Mutlaka okuyun iddiasıyla değil de, bugünlerde elimin altında olan, keyifle okuduğum üç kitaptan bahsedebilirim. Yoksa bulduğunuz her kitabı okuyun zaten. Ne kadar okursak o kadar iyidir.
Yervant Odyan’ın Yoldaş Pançuni adlı kitabı, Türkiye’de özellikle siyasetle, sol ideoloji ve onun tarihiyle ilgilenenlerin okuması gereken, 1910 yılında yazılmış bir siyasi mizah kitabıdır. Çok sevdiğim bir dostum olan Mehmet Yaşın’ın Sınırdışı Saatler adlı kitabını heyecanla okuyorum şu aralar. Amin Maalouf’un Doğu’nun Limanları adlı eseri de ufkumuzu geliştirir, kamerayı daha uzağa alır ve genel bakmamızı sağlar. Elbette Maalouf’un hemen hemen her kitabını öneririm.
Son zamanlarda en çok dinlediğiniz ya da yeni keşfettiğiniz bir ezgi?
Keşfetmek konusunda çok tembelim maalesef, çünkü elimdekileri kaybettiğim bir dönemdeyim. Kulağımdaki müziği, şehrin/İstanbul’un müziğini, dinlemesem bile denk geldiğim o sesi kaybetmiş durumdayım. O yüzden yeni bir şey keşfetmek entegrasyon demek, ben henüz entegrasyon konusunda pek iyi sayılmam. O nedenle elimdekileri tekrar dinlediğim, onları tekrar hayatıma aldığım bir dönemdeyim. Bu dönemde çalıştığım bir senaryo ve bir kitap var. Çalışırken de müzik dinlemeyi seven biri olarak duduk enstrümanı dinliyorum. Bir de yazdığım hikâyenin içeriğiyle bağlantılı olarak Ermeni Kilise müziği dinliyorum. Bu aralar daha etnik, daha geleneksel, daha Ermeni tarafımdan ezgiler tercih ediyorum.
Hangi şehirde doğup büyümek isterdiniz?
Tabi ki İstanbul. Orada doğdum, büyüdüm. Çok eski bir İstanbul ailesinin çocuğuyum. Yarı Rum yarı Ermeni olarak şehri biz kurduk zaten. Dolayısıyla İstanbul’u değiştirip yerine bir şey koyamıyorum henüz. Selanik ve San Francisco’yu da çok severim.
‘Mutlaka görmeliyim’ ya da ‘tekrar görmeliyim’ dediğiniz bir ülke?
Rojava. Mutlaka bir daha gitmeliyim. Orada DAİŞ’e karşı savaşmış, şimdi işgale karşı savaşan ve misafiri olduğum bir Ermeni Taburu var. Onların belgeselini çekmek üzere ikinci kez gidecektim. Biletimiz cuma gününeydi, çarşamba günü Türkiye orayı işgal etti. Belgesel projesi devam ediyor ama bu proje olmasa bile oraya tekrar gitmek istiyorum. İnsan gittiği her yerde dostluklar ediniyor. Dünyanın pek çok yerini hem oyunlarım için hem faaliyetler için gezme fırsatı buldum. Ama Rojava’daki savaş gerçekliğinin, DAİŞ ve sonrasında yaşanan hikâyenin, yüzyılımızın en büyük dramlarının yaşandığı, bir başka açıdan da -özellikle kadın hareketi açısından- büyük kazanımların olduğu ilginç bir coğrafya.
Hangi yazarla bir içki sofrasında saatlerce sohbet etmek isterdiniz?
Çok güzel bir hayal olurdu. Mekân mümkünse Kınalıada ve sofra da rakı-balık sofrası olsun. Tarihsel olarak bir sürü isim sayabilirim. Bugünkü gerçeklikte Ahmet Altan’la oturup, rakı içip konuşmak isterdim. Tabi ki Ahmet Altan’ın hemen özgür olması üzerinden bir rüya bu. Bir de, artık ona yazar diyelim, Selahattin abiyle (Demirtaş) oturmak isterdim. Bu iki hayalimi de gerçekleştireceğiz bir gün.
(Söyleşinin yapıldığı gün hakkında tahliye kararı verilen yazar-gazeteci Ahmet Altan, 4 yıl 6 ay ve 21 gündür tutuklu olduğu Silivri Hapishanesi’nden serbest bırakıldı .)
Hangi müzisyen sizin yazdığınız bir şarkıyı seslendirsin isterdiniz?
Tabi ki Sezen Aksu.
Sizin yazdığınız bir senaryoda başrolü hangi oyuncu oynasın isterdiniz?
Zor sorular. Sinema çok büyük bir dünya. Ben de hasbelkader son yıllarımda, sinema içinde faaliyet gösteriyorum. Senaryo yazdım, şu anda da yazıyorum. Sinemayla profesyonel ilişki konusunda selamlaştık henüz. Her zaman inanırım ki Türkiye’de oyunculuk kıymetlidir, çok kıymetli oyuncular vardır. Cevabı Türkiye ile sınırlandırırsak eğer, erkek olarak Nadir Sarıbacak’ı söyleyebilirim. Tolga’nın yönettiği ve onun başrolde olduğu Sarmaşık filmindeki performansı olmak üzere bütün işleri çok değerlidir. Bence Türkiye’nin dünya çapındaki oyuncularından birisidir. Kadın olarak ise Demat Evgar’ı çok beğenirim. Bence çok başarılı bir oyuncu. İkisinin de hayranıyım seyirci olarak.
Hangi oyuncuyla başrolü paylaşmak isterdiniz?
O zaman durum değişti. Bu kez dünyaya bakalım: Marlon Brando ile oynamak isterdim.
Ahmet Kaya karşınızda olsaydı, hangi şarkısını söylemesini isterdiniz?
Ben Ahmet Kaya ile karşılaşmış ve ondan imza almış bir hayranı olarak şanslıyım. Sonrasında ailesiyle, Gülten Abla’la ve kızı Melis’le çok yakın dost olduk. Aile dostuyuz ve çok seviyoruz birbirimizi. Dolayısıyla bu soru benim için anlamlı ama çok zor Ahmet Kaya şarkısı seçmek. Belki bugünlere özel duygularımı da iyi yansıtan ‘Sevgi Duvarı’nı isterdim. Tuncel Kurtiz’den de şirini dinlemek isterdim.
Hangi liderin özür dilemesini gözlerinin içine bakarak dinlemek isterdiniz?
Recep Tayyip Erdoğan.
Hangi filmin kamera arkasında çalışmış olmayı isterdiniz?
Yine çok fazla cevabı olan bir soru ama çok yakın arkadaşlarımın da filmin üretiminde, oyunculuğunda yer aldığı masal gibi bir film vardır: ‘Neredesin Firuze’. Levent Kazak’ın yazdığı, Ezel Akay’ın yönettiği, Haluk Bilginer, Özcan Deniz, Cem Özer, Demet Akbağ ve başka pek çok kıymetli insanın oynadığı resital gibi bir filmdir. Çok eğlenceli bir film ve setinin de çok eğlenceli olduğunu biliyorum. Madem hepsi de arkadaşım, yabacıya gitmeyeyim, Neredesin Firuze’nin setinde olmayı isterdim.
Hayatınızı sabitleme imkânı olsaydı, hangi yılda sabitlerdiniz?
18 Ocak 2007. Hrant abinin vurulmasından bir gün öncesi.
Hangi mevsimde en çok kendiniz olursunuz?
Ada çocuğuyum ben. Adada sadece yaz değil, dört mevsimi yaşamış bir ada insanıyım. Dolayısıyla tabi ki ilkbahar, yaz ve sonbaharda ada çok güzeldir. İlkbaharla başlatıp, sonbaharın sonuna kadar götürdüğüm ada mevsimi. Diğerleri kendi içinde benim ruhuma iyi geliyor ama kışı sevmiyorum.
Bir kelime ile kendinizi ifade etseydiniz ne derdiniz?
Gıcık. En yakınlarım bana hep gıcık der. Çok üzgünüm, hiç sevmem gıcık insanları. Her sabah gıcık olmamak için yemin ederek uyanıyorum. Koç burcu biraz böyle olurmuş diyorlar, ben de kendimi öyle savunuyorum.
Sizi en çok etkileyen tarihsel bir karakter?
Krikor Zohrab. Bütün yaşam öyküsü içinde bakıldığında karşımıza çıkan şey çok etkileyicidir. Soykırım döneminin öncesinde, halkı katledilmek üzereyken -hatta soykırımda başı taşla ezilerek öldürülen bir parlamenterdir Krikor Zohrab - soykırım kararını alanların merkezinde siyasete devam etmektedir. Bugünle kıyasladığımda, çok benzerdir yaşananlar. Zohrab’ı söyleyebilirim, bugüne, açıkçası bugünkü Kürt meselesine ışık tuttuğu için.
19 Ocak 2007 tarihinin size anımsattığı ilk şey?
Haberi alınca ağzım, burnum kanamaya başladı.
Son zamanlardaki hislerinizi hangi slogan ya da söz tarif edebilir?
‘Dayanışma yaşatır!’ Bu slogan bugünlerde, hayatımda gerçekliğine en çok emin olduğum sloganlardan biri. Ve ‘Direnmek devrimci bir eylemdir!’ Bu da boş bir slogan değil. Hayatta kalabilmek için ihtiyaç olan en önemli malzemelerden biri haline geliyor direnme inadı, mücadele inadı ve kavgaya devam edebilme gücünü bulma. Dayanışma ve direnmek önemli diye düşünüyorum.
Beyaz bir duvarı hangi renge boyamak isterdiniz?
Eskiden sevdiğim bazı pastel renkler olurdu ve bir odayı boyamak için söylerdim, hiçbir zaman kabul görmezdi. Ama içinde olduğumuz günlerde sadece odayı değil dünyayı da gökkuşağına boyamak isterdim.
Aşkın bir kelime ile tarifi?
Aşk, aşktır. Kelimenin tarifi içindedir: sürprizdir, kazadır, kaderdir, sevinçtir, trajedidir. Yedi tane anlamı olan Arapça kelimeler gibidir. Aşk zaten yeterince kendini tarif eden bir kelimedir.
En sevdiğiniz şarkının nakaratı?
“Ne kadar rezil olursak o kadar iyi”